PROJEMİZİN ADI BENİM MEMLEKETİM
Selin… Çocukluk hayalini gerçekleştirmiş ve sevdiği mesleği yapabilme şansına sahip olan bir mimardı. Artık çıraklıktan çıkmış kalfalığını yaşıyordu mesleğinde…
Yanına gelen öğrenci ve stajyere de “Sevdiğiniz işi yaparsanız topluma en faydalı olacak şekilde hareket edersiniz” diyerek nasihatlar veriyordu.
Mimarlık, öyle herkesin dediği gibi sadece estetik ağırlıklı bir meslek değildi onun için…
Ona göre mimarlık, önce insanın ihtiyacını gideren sonra fayda sağlayan sonra da estetiği barındıran bir meslekti. Projelerinde de hep bu sırayla işe koyulurdu.
Biliyordu ki her insanın kokusu ve dokunuşu birbirinden farklıydı. Tıpkı her gül çeşidinin farklı kokması gibi…
Hem Selin için hem de müşterileri için yaptığı işlerin estetiği ve özgün oluşu tabii ki önemliydi. Zaten yavaş yavaş özgün tasarımlarıyla da dikkat çekmeye başlamıştı sektörde...
Bu özelliğinin duyulmasıyla işleri yoğunlaşmıştı. Ama o her faydalı projede de olmak istiyordu. Bu yüzden şehrin merkezinde yapılacak kafenin projesine de dahil olmuştu. Sonuçta o kafede gençler için hem güzel hem de faydalı birçok şey yapılabilirdi.
İşleri çok yoğun olduğundan projeyi birkaç hafta askıya almak istediğinde müşterisi biraz fazla sabırsızlanmıştı nedense…
Bu sabırsız müşteri iki hafta içinde belediyeden bütün izinleri almıştı. Bu sırada Selin de projenin çizimlerini tamamlamıştı.
Buluşup projenin üzerinden son kez geçerken heyecandan yerinde duramıyordu müşterisi. Selin de hem projeyi teslim etmenin rahatlığı hem de oraya gelecek gençlerin heyecanıyla anlatıyordu yapacaklarını.
Heyecanlıydı Selin… Çünkü gençleri saçma sapan yerlerde değil de projesindeki gibi kendilerine hem faydalı hem de keyifli bir yerde hayal etmek onu heyecanlandırıyordu.
Ama o heyecanı, proje sahibine kafe de ne yapmak istediğini sorunca bir anda uçtu gitti. Hatta yerini biraz kızgınlık biraz da hüzün aldı.
- “Selin hanım. Ben istiyorum ki bir tarafta okey, tavla oynayacakları oyun salonu olsun, bir tarafta nargile falan olsun, bir tarafta da fast food yiyecekleri bir köşe olsun. Olmaz mı?”
Selin’in başından kaynar sular dökülmüştü sanki…
- “Erdem Bey siz ne diyorsunuz? Biz burayı öğrencilere, o bilindik kafelerden farklı bir şey sunmak için hazırlamıyor muyduk?”
Evet… Üniversiteye de yakın olduğu için profilimiz öğrenciler… Ama biz diğer kafelerden farklı bir şey yapalım ki burayı tercih etsinler. Oyun oynamak veya zararlı bir şeyler yiyip içmeleri için zaten birçok yer var. Ayrıca bu kafelerin ortak özelliği gençleri tembelliğe alıştırmak.
Tamam işte Selin Hanım… Biz de tam bunu istiyoruz işte… Tembelliklerinden para kazanmak…
ALLAH’ım… Zaten bu kadar gençlere zarar veren şeyler varken bir de istemeden buna mı hizmet edecektim ben…
Selin’in bir anda öğrencilerin arayışlarına cevap bulamadıkları için o mutsuz halleri ve oyun salonuna girişleri gözünde canlandı. İçinde derin bir acı hissetti.
Kardeşi de üniversiteli olan Selin, yaşlı bir teyze gibi sızlandı “Ah… Ah… Ne olacak bu gençlerin hali…”
Biliyordu ki gençlerin hepsinin ortak özelliği; hiçbir şeyden uzunca süre keyif veya fayda almak için çaba göstermemekti. Her şey anlıktı. Anlık karnımı doyurayım. Anlık keyfimi alayım. Anlık zor olandan kaçayım.
O yüzden eve gidip yemek yapmaktan aciz, eve gidip kendine keyifli bir hayat kurmaktan aciz bir üniversite gençliği olmuştu.
Şimdi de bu zihniyete çanak tutan; oyunu ve hazır yemeği önüne getiren bir müşterisine farkına varmadan bir proje sunmuştu.
İşte o an karar verdi Selin...
Eğer bu gibi insanların çoğalmasını istemiyorsa kendi gibi düşünen insanlarla daha çok projeler yapmalıydı. Yoksa şikâyet bir şeyi çözmeyecekti.
İnsanların ahlakını, sağlığını,insanlığını bozmak için sırada bekleyen bu kadar kötü insan varken… Kötüler bu kadar rahat kötülüğünü yaparken, neden iyiler iyiliği yaparken bu kadar tembeldi?
Oysaki bir insanın dönüşümü bir şehrin dönüşümüydü. Neden karınca misali suyu taşımaya niyet edip tarafımızı belli edemiyorduk? Neden harekete geçemiyorduk? Neden görmemezlikten geliyorduk? Gözümüz görmeyince problemin yok olduğunu düşündüren neydi?
Evet… Hiçbir zaman geç değildi…
Evet… Hiçbir şey birdenbire olmazdı…
Bir insanında bir toplumun toparlanması da…
Selin karar vermişti karınca olmaya… Gençleri atalete, tembelliğe sürüklemenin normal karşılandığı bir yerde anormal olmaya razıydı.
Yapacak bir sürü şeyler vardı. Bir sunum dosyası hazırladı. Gençler için yapılacak aktiviteler, toplantı ve çalışma salonları çizdi.
Şehrin kullanıcı profilinden, yapılacak aktivitelerden, menüye kadar çeşitli ayarlamalar yaptı. Öğrencilerin kışın üniversiteye yürümeden kafede oturmalarını, şefin özel tarhana çorbasını içtiklerini hayal etti. Hatta indirimli çorba içme günlerini bile belirledi.
Asla vazgeçmek yoktu.
Biliyordu ki hayatta boşluk yoktu. Kendisi el atmasa atacak biri mutlaka olurdu…
Her meslek grubundan bir kişi memleketindeki insanların bu dönüşümünü istese, sayısı yüzlerce insanı bulurdu ve şunu fark etti Selin…
Önemli olan dünyadaki iyilikte de veya kötülükte de, benim payım neydi?
İnsanlar ne tarafa giderken onlara destekleyici oluyordum? Adım nerede geçti?
Ne için koşturdum bu dünyada?
Bir insana, bir topluma, yaşadığım çevreme ve yaşadığım memlekete ne fayda verebildim?
Anladı ki, şimdi bırakmak zamanı değildi. Dönüşmek isteyen, baktığında gözleri parlayan birçok genç vardı. Daha yetişecek çok insan vardı.
İşte bu Selin’in harekete geçmesi için yeterli bir sebepti…
“Belki de projeye kendi memleketimden başlamalıyım” diyerek her meslek grubundan destek istemeye başladı.
Projenin adını koydu ve şunu ekledi;
“Benim Memleketim…”
Gidilecek çok yol, görülecek çok insan var…
Bu senin öykün…
Haydi! Sen de dönüşümünü kendi memleketinde başlat…
===
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
“Kim Kimdir”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi” programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.
===
“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?
Yahya Hamurcu



0 Yorumlar