PAZARDAKİ TERAZİ


PAZARDAKİ TERAZİ 

Ayşe teyze haftalık pazar alışverişini yapmak için yine mahallenin pazarındaydı. En büyük keyiflerinden biriydi pazar alışverişi yapmak.  Pazarda hem sosyalleştiğini hem de kaliteli malı, ucuza aldığını düşünürdü. Elinde, tekerlekli pazar arabasıyla, yavaş yavaş yürüyerek pazara girdi.  Özenle dizilmiş meyveler, sebzeler, kuruyemişler, turşular, peynir ve zeytin çeşitleri, rengârenk kıyafetler göz kamaştırıyordu. Yaşlı, genç, çoluk çocuk ile dolu bu alana o da karıştı herkes gibi. Bağırarak malını tanıtmaya çalışan, mâni söyleyen, müşterilerle hesap kitap yapanların sesi yankılanıyordu etrafta. Meyve sebzelerin kokusu, pişen kestanenin ve haşlanan mısırın kokusu birbirine karışmıştı. Pazar, pazardakilerle hem dem olmuştu sanki.

Ayşe teyzenin bu hafta biraz fazla alışveriş yapması gerekiyordu. Çünkü torunları ona misafirliğe gelecekti. Onlara güzel yemekler yapmak istiyordu. Önce sohbetini sevdiği pazarcı Hüseyin’e uğradı. Hüseyin, müşterilerinin halini hatırını sorar, sonra sohbeti koyulaştırırdı. Kendisinin nelerle uğraştığından başlar, ekonomiden girer, şimdiki gençlerin ahvalinden çıkardı. Tezgahına gelenleri öyle hemen bırakmazdı, Ayşe teyzeyi de bırakmadı.

-Konuşmayalı nasılsın Ayşe Teyze, Mehmet amca toparlandı mı, torunların ne zaman geliyor?

-Mehmet amcan daha iyi çok şükür, torunlarım da bu akşam gelecekler. Şu mandalinalardan iki kilo, muzlardan da iki kilo tart Hüseyin oğlum.   

- Ooo! Ağır misafirlerin geliyor demek Ayşe teyze. Hemen en iyilerinden tartıyorum sana.  Ayşe teyze üç kilo mandalina alırsan 50 lira yapıyor, vereyim mi?

-Tamam Hüseyin, seni mi kıracağım.

Tartarken taziye nedeniyle gittiği memleketiyle ilgili bir şeyler anlatıyordu.   “Sohbet güzel ama benim daha yapacak çok işim var. Hadi sana kolay gelsin Hüseyin’’ diyerek tezgâhtan ayrıldı. Hüseyin’in tezgahında farkında olmadan çok vakit kaybetmiş olduğunu telefonu çalınca fark etti. Neredeyse akşam olmak üzereydi. Acele etmesi gerekiyordu. Daha yapması gereken çok şey vardı. “Ahh Hüseyin ahh! tuttun yine beni tatlı dilinle” dedi içinden, gülümseyerek.

Hızlıca, yeşilliklerini aldığı Mahmut’un tezgahına doğru yol aldı. Mahmut’un sattığı ürünler her zaman çok tazeydi. Bir kısmı da kendi bahçesinde yetiştirdikleriydi.  Hem kaliteli hem lezzetli ürünler satardı. Ama Mahmut’un tezgahı o kadar özenli değildi. Malzemeleri gelişi güzel tezgaha koyardı. Bırak malını övmeyi konuşmayı dahi pek sevmezdi.  Bu konuda Hüseyin'in tam zıttı bir karakterdi.

 -Mahmut oğlum nasılsın?

 -İyiyim Ayşe teyze, sen nasılsın?

-Bu hafta bahçenden ne getirdin? Fiyatları nedir?

-Tezgahtakilerin hepsi bahçeden.

Mahmut görünüşte soğuk, donuk biriydi. Ama Ayşe teyze ondan aldığı ürünlerden bir gün bile pişman olmamıştı.

Biraz uzaktan Yakub’un tezgahını gördü. Tezgahta kırmızı kırmızı parlak elmalar üst üste dizilmişti. Hemen yanında portakallar, mandalinalar ip gibi dizilmişti. Tezgâhı tam bir renk cümbüşüydü, kırmızı, yeşil, sarı, turuncu...  Yakup tezgahı gibi renkli bir kişilikti. Giyimi bile renkliydi.  Kafasında kırmızı beresi üzerinde yeşil hırkası vardı.

Ayşe teyze tezgâha varınca yorulduğunu hissetti. Yakup bunu anlayıp bir çırpıda tezgâhın altından çıkarttığı tabureyi oturması için verdi.

 -Gel gel teyzem dinlen biraz burada!

Ayşe teyze oturduğu yerden Yakup’u izledi. Hareketleri bile canlı, yerinde duramayan kıpır kıpır biriydi. Tezgahıyla, giyimiyle, canlılığıyla pazara girenlerin hemen dikkatini çekerdi.  Ayşe teyze daha sonra taburesinden, etraftaki insanları incelemeye başladı. Pazarcıları, müşterileri, çocukları, gençleri, yaşlıları tek tek inceliyordu. Herkes farklı farklı konuşup, farklı davranıyordu. Ayşe teyzenin gözü Yakup’un terazisine ilişti. Terazinin bir kefesine ağırlık koyuyor diğer kefesine poşeti. Poşet ağır gelince boşaltıyor, hafif gelince üzerine ekleme yapıyordu.

Ayşe teyze “Terazileri olmasa pazarcıların yaptığı satışlar nasıl olurdu acaba?” diye düşündü.  Böyle bir durumda pazarcılar mecburen göz kararı tartım yapacaklardı. Ya da elinde bir terazi var ama terazinin ayarı bozuk olsaydı satış nasıl sonuç verirdi? Eğer terazi, bir şeyi olduğundan daha ağır gösteriyorsa müşteriler zarar edecekti. Bir şeyi olduğundan daha hafif gösteriyorsa o zaman da satıcı zarar edecekti.  Bu zarar küçük bile olsa, müşterilerin sayısı çoğaldıkça zarar da ona göre artacaktı. Demek ki satıcının zarar etmemesi ve başkasını da zarar ettirmemesi için elinde düzgün bir terazinin olması gerekiyordu. Ayrıca satıcının da teraziyi doğru bir şekilde kullanması da şarttı.   

Ayşe teyze etraftaki insan kalabalığına baktı. Alışveriş yaptığı pazarcıları düşündü. Hüseyin’i ilk gördüğünde ne kadar geveze adam diye geçirmişti içinden. Oysa şimdi onu görmese bir şey mi oldu diye endişeleniyordu. Yakup’u görür görmez sevmişti. Çünkü onun hareketliliğini kendi gençliğine benzetmişti.

Mahmut’la ilk diyaloglarında “Oğlum sen malını satmak istemiyorsun galiba” demişti. Mahmut’un ağırlığı, konuşmaması ona tuhaf gelmişti. Ama zaman içinde ona bambaşka bir gözle bakar hale gelmişti.  Bu hayatta genellikle kendimize benzeyen kişileri seviyoruz.  Doğru olanı kendimiz gibi davranan, kendimiz gibi düşünen olduğunu sanıyoruz.  Kendimiz gibi olmayanı, bizden farklı olanı, yanlış yapıyor zannıyla yadırgıyoruz. Aslında kişileri terazide doğru bir ölçü ile ölçmüyoruz. Pazara girdiğimden beri farklı farklı insanlarla alışveriş yaptım ve onlardan çok şey öğrendim. Pazarcıların ve müşterilerin birbirlerinden farklı oluşları pazara zenginlik katıyor” diye geçirdi içinden.    

Gerçekten de herkesin bizim gibi davranması, bizim gibi düşünmesi mi gerekir? Bizden farklı insanlara daha anlayışlı bakmamız gerekmez mi?  Bir konuda karar verirken, bir davranışı eleştirirken terazimizin olması gerekmez mi? Poşete göz kararı meyve sebze dolduran satıcı gibi mi olmalıyız?  Yoksa davranışların ardındaki sebebi tartacağımız doğru bir ölçümüzün olması mı gerekir? Pazardaki ürünler gibi pazarcı esnafı da birbirinden farklıysa çevremizdeki insanlar aynı olabilir mi?  Onları tartarken nasıl bir teraziye ve ölçüye ihtiyacımız var? Her insan alışverişinde karlı çıkmak ister. Peki bu alışveriş nasıl iki taraf için de karlı olur?

 ===

Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerle yarını şekillendiren bir gerçeklik ilmidir. Bireylerin problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.

 

Kim Kimdirİlişkide UstalıkBaşarı Psikolojisi programlarıyla mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara stratejiler sunar.


 ===

 

“Milyarlarca insan içinde, “bir” kişinin ne önemi olabilir ki?

 

Bunun cevabını o “bir” kişiye sorun!”

Yahya Hamurcu





Yorum Gönder

4 Yorumlar

  1. Tüm ilişkiler karşılıklı bir alışveriştir...

    YanıtlaSil
  2. Demek ki insanları tartmak için gerçek bir teraziye ve değişmeyen ölçülere ihtiyaç var.

    YanıtlaSil
  3. Mehtap Sever22 Ekim 2025 18:26

    Senden farklı olan yanlış ya da kötü demek değildir. En büyük yanılgılar daha buradan başlıyor.

    YanıtlaSil
  4. Ölçü ne kadar kıymetli. Elimizde ölçü olmayınca “bence bu iyi bence bu kötü” diye insanları ayrıştırabiliyoruz. Ama elimizde ölçü olunca insanlarla birleşmek ne kadar kolay oluyor.

    YanıtlaSil