Kapı çaldığında perişan vaziyetteydi. Üç gündür doğru düzgün yataktan çıkmamıştı. Ne duş almıştı ne de bir şeyler yemişti. Kapının ısrarlı çalışı olmasa, hayatta o yataktan kalkmayacaktı. Zar zor doğruldu, ayaklarını yataktan yere sarkıttı. Beyni uyuşuk, vücudu kaskatıydı. Her yeri ağrımıştı. “Kızım Aysel dinlenmeyi bile beceremiyorsun, onun da suyunu çıkardın” diye mırıldandı, kapıya doğru ayaklarını sürürken. Delikten baktığında iş yerindeki yakın arkadaşı Meral’i gördü. Kapıyı açar açmaz boynuna atladı Meral.
“Aysel nerelerdesin? Öyle
telaşlandım ki. Günlerdir yoksun, telefonlara mesajlara cevap vermiyorsun.
Kızım manyak mısın? Neden en azından “İyiyim sonra dönücem” falan
yazmıyorsun? Şu tipine bak, üç günde nasıl bu kadar çöktün? Neyin var ne oldu
sana?”
Meral’in korkusu geçer geçmez
yerini merak almıştı. Ne olmuştu arkadaşına? Kapıda ruhsuzca yüzüne bakan
Aysel’i hafifçe dürttü.
“Hadi ben mutfağa geçiyorum, bir
kahve hazırlıyorum. Sen de hemen duş alıp geliyorsun. Bugün seni kendine
getirmeden bu evden gitmem” diyerek Aysel’i banyoya yolladı, kendisi de mutfağa
geçti.
Meral kahveleri yapıp salona
geçmişti ki salon da içler acısıydı. Sayısız boş çikolata ve cips paketleri
yerlere atılmış, etrafa çerezler saçılmıştı. “Bu kız bu kadar ne yaşadı da
benim hiç haberim olmadı, yazıklar olsun bana! ...” diye düşünürken Aysel
içeri geldi.
“Meral sen gelmesen hayatta o
yataktan çıkmazdım, duş da iyi geldi sağ ol” dedi. Ama aslında hala kendisine
gelememişti. İçinden bir ses “Meral’e öylesine bir şeyler anlat ve gitsin”
diyordu. Olanları düşünmek bile gözlerinin dolmasına sebep oluyordu. Şimdi de
boğazına kocaman bir yumru oturmuş gibiydi. Aşırı üzülmenin sancıları da aşırı
oluyordu demek…
Meral arkadaşının koluna girip
daha derli toplu duran bir koltuğa oturttu. Kendi de hemen yanına oturup yüzüne
“Eee anlat” der gibi bakmaya başladı. Böyle dakikalar geçiyordu. Salonun
ortasında kocaman bir sessizlik… Aysel’in söze girmesini bekliyordu Meral. Tam
söze girecekken, Aysel birden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Kendisini
tuttuğu çok belliydi, şimdiyse dökülüyordu işte. Meral arkadaşının başını
omzuna dayayıp sakinleşmesini bekledi. Aysel bir yandan ağlıyor bir yandan da
gözyaşlarını siliyordu. Sakinleşmek için birkaç yudum su aldı. “Kaan…” dedi ve
tekrar ağlamaya başladı. Kaan’ın ismini sesli duymak bile onu etkilemişti.
Garip bir yabancılık çekti. Günlerdir kimseyle konuşmamak Aysel’i iyice iç
dünyasına götürmüştü. Meral ise karşısında sabırla onu bekliyordu.
“Kaan beni terk etti.” dedi, sesi
titreyerek. Sonunda bir cümle dahi olsa konuşabilmişti. “Onun için yaptığım
onca şeyden sonra “Çok sıkıldım, ilgin beni çok bunaltıyor” diyerek terk etti.
İnsanlar ilgi istemez mi? Ben de istiyordum ama o benim onunla ilgilendiğimin
onda biri kadar benimle ilgilenmiyordu. Olsun ben öyle de mutluydum ama o
mutluluğu bile bana fazla gördü. Biliyorsun annemle de yeni tartışmıştık. Bana “Kızım
enayisin, çocukluğundan beri kendini kullandırtıyorsun. Ne zaman aklın başına
gelecek?” diyerek sitem etmişti. O günden beri görüşmüyoruz ne arıyor ne
soruyor. Üstüne de Kaan terk edince çok yalnız hissettim. Tek istediğim biraz
ilgi, şefkat, merhamet. Neden hep böyle oluyor. Biraz mutlu olmaya benim de hakkım yok mu?
Neden mutluluk denen şey daimi olmuyor ki?”
Meral teselli etmek istedi ama
nereden başlayacağını bilemiyordu. Biraz durdu kafasında cümleleri toparlamaya
ihtiyacı vardı.
‘’Geçen gün aynı şeyi ben de
düşündüm? Bu düşüncemi de Ahmet’le paylaştım. Neden hep mutlu olacağımız
şekilde yaşayamıyoruz, neden sıkıntı yaşamak zorundayız ki? diye sormuştum.
Bana ne dedi biliyor musun?”
‘‘Hayat sadece
senin istediğini sana vererek seni yetiştiremez ki! Bazen senin istemediğini
sana vermek ya da istediğini vermemek, istemediğin olayların içine seni sokmak,
istemediğin kişilerle seni muhatap etmek gerekir. Sürekli mutlu olsan o konfor
alanından neden çıkmak isteyesin? Aslında hayat sana hep mesaj veriyor, seninle
sürekli konuşuyor. Senin kendini geliştirmen gereken konularda sana zorluk
çıkartıyor, tam da uyuz olduğun kişileri karşına çıkartıyor. İstiyor ki
güçlenesin, problemlerini daha kolay çözesin.’’
Bunları duyduğum günden beri hep düşünüyorum...
Yaşadığım her olay, karşılaştığım her kişi bana bir mesaj iletiyor. Kendi
kendime soruyorum ‘Şimdi bu olayda anlamam gereken şey ne?’ Şimdi senin
anlattıkların da bana bunu düşündürdü. Evet sen vericisin ama fazla vericisin
ve bu artık sana zarar veriyor. Belki de bu problemini çözmen için Kaan, annen
senin karşına geldiler, bilemiyorum. Bildiğim bir şey var o da gerçekten
yaşadıklarımızdan bize mesaj var.’
“Şu an bunları dinlemek sana zor
geliyordur belki. Duygularımız bu kadar yoğunken olanların üzerine düşünmek hiç
de cazip değil farkındayım. Ama şunu bilmeliyiz ki biz ders çıkarmadıkça hayat
bu mesajları göndermeye devam edecek. Kapıya bırakılan bir kargo gibi o mesajı
alıp açmamız gerekiyor. İşte o zaman üzülmek de sevinmek de daha anlamlı
olacak.”
Aysel’in duyduklarını sindirmeye
ihtiyacı vardı. Gerçekten, hayatın ona mesajı neydi? Olanları geri döndüremezdi
belki ama ders çıkarabilir miydi? Bu ders, hissettiği acıyı geçirebilecek
miydi? Duyduklarından sonra içinde garip bir mahcubiyet hissetti. Günlerdir
çocuk gibi hayata küserek abur cubur yemişti. “Toparlanmak için çok da geç olmasa
gerek.” diye düşündü. Hayatın mesajına arkasını dönüp kaçmak yerine artık
yüzleşmek istiyordu.
Hayatımızın içinde bize sunulan
mesajları görebilmek dileğiyle…
5 Yorumlar
“Hayat sadece senin istediğini sana vererek seni yetiştiremez ki! Bazen senin istemediğini sana vermek ya da istediğini vermemek, istemediğin olayların içine seni sokmak, istemediğin kişilerle seni muhatap etmek gerekir. Sürekli mutlu olsan o konfor alanından neden çıkmak isteyesin?” Kaleminize sağlık 🍃
YanıtlaSilEllerinize sağlık 🤗
YanıtlaSilHayat bize her an yaşadığımızı hatırlatıyor aslında ama biz yaşamayı bile beceremiyoruz
YanıtlaSilKaleminize sağlık
YanıtlaSilToparlanmak için çok da geç olmasa gerek.... Emeğinize sağlık 🌸
YanıtlaSil