YOLDAŞ



“Sensiz saadet neymiş… Tatmadım bilemem ki…
Anlımın yazısıydın… Ne yapsam silemem ki”

Pikabında en sevdiği şarkı usul usul çalarken Kemal Bey her sabah yaptığı gibi pencere önündeki hardal sarısı koltuğunda oturmuş, yoldan geçenleri izliyordu. İnsanlar koştur koştur, kimi işe kimi okula gidiyordu. 

Pencereden gökyüzüne bakınca yağmurlu ve soluk renkleri farketti. Tam da maziyi düşünmelik bir gündü… Gerçi Kemal Bey’in düşünmediği bir gün bile yoktu ki maziyi…

Kemal Beyin oturduğu sokak, eskiden İstanbul’un en sakin sokaklarından birisiydi.Şimdiyse gençlerin mekânı olmuş, gecesi gündüzü pek hareketlenmişti. Tabii sokağın genç nüfusu çoğaldıkça sokak sakinleri de yaşlandıklarını daha çok hissediyordu. 

‘Hey gidi gençlik’ diye diye onları seyrediyorlardı pencerelerden.

Kemal Bey de bazen sokağında bazen de evinde bile artık fazlalık gibi hissediyordu kendini. Hele Mualla Hanım’dan sonra bu his daha da artmıştı. “Ahhh ah… Onsuz geçen tam beş yıl…”

Usul usul çalan şarkının sözleri de Kemal Bey’in bu hislerine eşlik ederek devam ediyordu sanki…

“Seni uzaktan sevmek; aşkların en güzeli. 
Alıştım hasretine… Gel desen gelemem ki…”

Kolay mı… Kırk yıllık bir yoldaşlıktı onların ki. Şimdi bir daha fazla hüzün kalsa da razıydı hayatından. Zaten hayattan hiçbir zaman çok şey istememişti. Güzel bir ailesi olsun, huzurlu bir yuvası olsun yeterdi. Çok şükür ki Mualla hanımla o aileyi de kurmuşlardı.

Mualla Hanımla da bu semtte tanışmışlardı. Bir iş çıkışı yine böyle kapalı bir havada görmüştü onu. Yanlış anlaşılmaktan korka korka bir süre gözleriyle takip etmişti.Ayıptı o zaman, öyle birisini gözüyle takip etmek. Ama ne yapsın, merak etmişti işte… Acaba nerede yaşıyordu? Kimin kızıydı? Acaba bekâr mıydı?

Kemal Bey bu merak ve heyecanla o günden sonra her akşam aynı saatte oralarda ‘Belki geçer de tekrar görürüm’ diye beklemeye başlamıştı. …

Veeee… Birkaç gün sonra gerçekten de geçmişti. Mahallenin terzisi Sevinç ablanın dükkânından çıkmış ve önünden geçmişti.

Bunu görünce Kemal Bey, hem heyecanlı hem utanarak hemen patronunun yanına gidip durumu anlatmıştı. Patronu iyi bir adamdı. Durumu anlamış ve onun heyecanını yatıştırmaya çalışıp ‘Hele bir dur bakalım. Acele etme. Acele işe şeytan karışır.’ demişti.

O saatten sonra Kemal Bey de patronunu sessiz ama bir o kadar heyecanla beklemeye başlamıştı. Günler günleri kovalarken sanki onun zaman algısında yıllar yılları kovalıyordu. Ama sabırla bekliyordu. Çünkü ucunda saadeti söz konusuydu. 

Bu arada her an haberi alabilirim diye işe erken gelmeye, patronu demeden her sabah gazetesini almaya başlamıştı. Her çay verişinde ‘Unuttun dimi ustam?’ der gibi bakıyordu artık... 

En sonunda patronu bir iş çıkışı yanına çağırmış, iki de çay söyleyip karşısına oturmuştu. Kemal Bey ise heyecandan yerinde duramıyor artık o güzel haberi almak istiyordu.

-“ Bak oğlum sevmek güzel şeydir ve her güzel de emek ister. Şimdi sen görmüşsünbeğenmişsin, heyecanlanmışsın. Ama ben sana bir şey sormak istiyorum. Ne kadar emek verebileceksin bu ilişkiye? Güzellikleri kadar zorlukları da olacak. Gücün var mı buna?” 

Kemal bey ‘Neden bunları soruyor ki’ diye geçirdi içinden. Herkes evlenirken elbette biraz zorlanabilirdi ve oda bunu göze almıştı zaten. Her şeyin üstesinden gelmeye hazırdı. İşi vardı, ailesi evlenmesi için bekliyordu. Tam genç bir kızın aradığı gibi biriydi işte... 

-“İnşALLAH Arif abi, ben güzel bir ailem olmasını çok istiyorum. Ama bir şey mi takıldı aklına, neden böyle sordun?”

-“Oğlum bak… Baştan her şeyi bilmen lazım… Bu kızımızın ailesi yıllar önce vefat etmiş ve kardeşlerine o bakıyor. Senin anlayacağın, o kızla evlenirsen sadece bir onunla değil, kardeşlerinin de sorumluluğunu almak durumundasın. Şimdi bir heyecanla girmek istersin bu yola ama sonrasında dönmek olmaz. O yüzden düşün taşın... ‘Bu evliliği gerçekten istiyor musun? Ve sadece istemekle kalmayıp bunu kabul ediyor musun?’ diye. Ve bana öyle cevap ver.”

Bu sorular Kemal Beyi düşündürmüştü. Duygularla başlayan bu iş, artık mantıkla hareket etmeye doğru yol alıyordu. Mesele yetememek veya mutsuz etmekti ve bundan korkmuştu. Ama bir an olsun bile vazgeçmeyi hiç düşünmemişti. 

Patronu da bunu onun bakışlarından anlamış ve üzerine söylenecek bir şey gerekkalmamıştı.

‘Tamamdır oğlum. Bu konu da netleştiysek bir adım daha ilerleyebiliriz. Ben sana haber edeceğim’ diyerek kalmıştı. 

İşte böyle başlamıştı Mualla Hanımla olan kırk yıllık yoldaşlığı. Zor olmasına zordu tabii ki… Ama ikisi de çok şey koymuştu bu yola. İkisi de farkındaydı her şeyin… Bir aile öyle kolay kurulmaz, kurulunca da kolay devam etmezdi. 

Mualla Hanım evin neşe kaynağıydı. Kendi keyfi olmasa bile hep neşelendirdiyuvalarını… Kemal Bey ise evin güç kaynağıydı. Sağlamdı, zorlansa bile bırakmadı çalışıp kazanmayı. 

Ailedeki herkes sanki yarışır gibi birbirlerine mutlu etmek için uğraşırdı. Mesela evde bir gün olsun sıcak çorba eksik olmazdı. Eve giren herkes o kokuyla sanki huzur kokusunu almış olurdu. Kapıdan giren herkes gülümsemesini eksik etmez ve o günü heyecanla anlatırdı. 

Sanki Kemal ve Mualla evlenince yıllar önce eksik kalan aile, tekrardan aile sıcaklığını yakalamıştı. Ve kardeşler bir ömür boyu Kemal Beyi abileri olarak görmüşlerdi. 

Peki, böyle evin tadı hiç eksik olur muydu? Olmazdı tabii… Kavga etseler bile bir hafta sonra gülümseyerek hatırlanırdı. Tıpkı şimdi gülümseyerek hatırladığı gibi…

Şimdi ise Kemal Bey için Mualla’sız geçen yıllar başlamıştı. Evet, evlatları onu hiç yalnız bırakmaz, sık sık ziyaret ederlerdi. Hatta oğlu da kızı da ‘Artık yanımızda yaşasan, ne güzel olur baba’ diye baskı yapıyorlardı ama bırakmak istemiyordu ki evini.

Hem her sabah bu yollarda yürümek, gazetesini ekmeğini alıp sarı koltuğuna oturup kahvaltısını etmek iyi geliyordu ona. Her ne kadar sokak değişse de onun hissettikleri değişmemişti. O, burada büyümüş, burada aile olmuştu. 

Evet, şimdi burada ona yoldaşlık edenler yoktu artık ama onlar olmasa da o buranın yolcusuydu. 

Hayatında yaşadığı her ilişkiyi, en kıymetli şekilde yaşadığı için ona sahip çıkmak istiyordu bu yaşında da. İlmek ilmek, emek emek işlenmiş bir hayatı ve buna çok güzel eşlik etmiş yoldaşları vardı.

Şimdi de şunu söylüyordu… Selam olsun her birine… ‘İyi ki vardın’ diyebileceğimiz her bir yol arkadaşıma...

İşte bu sabah bunlar geçmişti Kemal Beyin aklından… Şarkının bitmesiyle de çıktı o düşüncelerinden. Neden mi? Torunları gelecekti bugün. Heyecanla kalkıp onlara aldığı oyuncakları paketlemeye giderken;

‘Ah Muallacım, en güzel hediyelerini bırakıp gittin. Gitsen bile beni neşelendirecek şeyler hep senden geliyor. İyi ki seninle bir aile olmuş ve bu dünyaya kıymetli insanlar yetiştirmişiz. 

İnşaALLAH onlarda bizim gibi hayatı birbirine kıymetlendirecek yol arkadaşlarına sahip olurlar… Çünkü her yol yoldaşıyla güzeldir…

 

Yorum Gönder

9 Yorumlar

  1. İnsanların okuduklarında dinlediklerinde işte böyle bir evlilik istiyorum! şeklinde düşünüp yola çıkınca bedeli ödemeye razı olmayan, rafineli sevgi beklentileri içinde kaybolmuş bir vaziyetteler... İlişkide bu güzel bedellerin, kıymetlendirmelerin üzerinde duran bu güzel yazı için emeklerinize sağlık 🥰

    YanıtlaSil
  2. Hayatı kıymetlendiren Yoldaş’lardan olmak duası ile 🤲🏻
    İçimizi yumuşacık yapan bir öykü 🫠
    Kaleminize sağlık 🌺

    YanıtlaSil
  3. Acısıyla, tatlısıyla yoldaş olabilmek. “Çünkü yol yoldaşlarla güzel…” Emeğinize sağlık 🪻

    YanıtlaSil
  4. Duygu yüklü düşündüren bir yazı olmuş kaleminize sağlık ...Birbirimizi kiymetlendirecegimiz nice güzel birlikteliklerimiz olsun...

    YanıtlaSil
  5. Elinize sağlık

    YanıtlaSil
  6. Yüreğinize bedelinize sağlık🌸

    YanıtlaSil
  7. ''Çünkü her yol, yoldaşıyla güzeldir...''

    Kaleminize sağlık 🌹

    YanıtlaSil
  8. Emeginize sağlık🪷

    YanıtlaSil