ŞİKAYET


Koltukta ayaklarını uzatmış bir şekilde rahat rahat oturuyor, bir yandan da sosyal medyada geziniyordu. Saatlerdir telefona takılıp kaldığının farkında bile değildi.

Vaktin artık akşama yaklaştığını içeriden gelen seslerle kendisine geldiğinde anlamıştı, Hande. Şermin, mutfakta yemek hazırlığı yapıyordu. Bir yandan da söylenir gibi birileriyle konuşuyordu sanki. Hande, telefonla içeri geldiğinde hızlıca bir örgü modeline bakacaktı sadece. Nasıl da onu içine çekmiş, oyalamıştı. “Herkese kızmamak gerek baksana ben bile faydalı bir şeye bakayım diye girdim saatlerim gitmiş” diye kendi kendisine mırıldandı.

Sonra yerinden doğruldu, “Şermin’e yardım edeyim bari” diyerek mutfağa geçti. Kulaklığını takmış yine telefonda konuşuyordu Şermin.  Her zaman olduğu gibi... Telefon bir uzvuymuş gibiydi, hiç ayrılamazlardı telefonuyla. Bundan dolayı, şu anda da konuşuyor olmasına şaşırmamıştı aslında. Kiminle konuştuğunu anlaması da çok uzun sürmedi. Yine kızıyla bitmek bilmeyen bir alınganlık yarışı içindeydi. Hem bu kadar kıyamayıp hem de böyle söylenmesine anlam vermek zordu.

 

“Sen bize neden gelmiyorsun? Benimle neden ilgilenmiyorsun? Hastaneye yattım sadece bir gün geldin kızım. Komşularım her gün gelip yemek getirdiler. Sen de biliyorsun hastane yemeği yiyemediğimi, bir çorba bile yapayım demedin anneme. Bak kuzenim, Hande ablam uzaktan geliyorlar, yine de geliyorlar yani.” diye söyleniyor, laf sokuyordu. Her zaman böyleydi Şermin. Onun için pek de kulak misafiri olmamıştı Hande. Yıllardır tekrar eden konular, yıllardır süre gelen serzenişler… Kızı Beste’nin ne cevap verdiğini merak ediyordu gerçi. Sahi neden ilgisizdi annesine karşı? “Belki de Şermin’in abarttığı kadar değildir, kızın da bir hayatı var sonuçta” diye düşündü. Yine de aralarında bir türlü dengeyi bulamadıkları bir ilişki vardı.

Şermin, telefonu kapatır kapatmaz Hande’ye döndü. İçini biraz da ona dökmek ister gibi bir hali vardı. Dökse de bir türlü rahatlamıyordu gerçi. “Haksız mıyım arkadaşım? Ne zaman dara düşse ben koşuyorum, kirasına yardım ediyorum. Geçen gün arabası bozuldu, parasını ben verdim. Hem de kendime heves edip aldığım altını bozdurmuştum. Geri de vermedi. Ben yine sesimi çıkarmıyorum. Benim istediğim tek şey gelsin, biraz vakit geçirelim. O ne yapıyor?  Kendi dertleri peşinde geziyor. Ben annesiyim çok şey mi istiyorum? Bak şuraya yazıyorum, bir daha yardım etmeyeceğim ona, bu kadar beni umursamayan çocuğa yardım etmeyeceğim!”

Hande, bu sözleri Şermin’den kaç defa duyduğunun sayısını bilmiyordu. Artık ne cevap vermesi gerektiğini de bilmiyordu. Çünkü şikayet edeni dinlemek, ateşi odunla beslemek gibiydi. Besledikçe ateş daha da büyüyordu. O yüzden Hande sessiz kalmayı daha çok tercih eder hale gelmişti. Şermin’in hatalarını görmek gibi bir isteği yoktu. Kızınca atıyor, satıyor, küsüyor, görüşmeyeceğini söylüyor ama sadece bir gün dayanabiliyor, duramıyordu. Hande’nin sessizliğini görünce de “bu sefer göreceksin” diye biraz daha yükseliyordu.

 

Sürekli şikayet eden birisine nasıl yardım edilirdi ki? Ya da Şermin hatasını nasıl anlardı? Koşulsuzca verdiği her bir şeyin karşı tarafı nankörleştirdiğini nasıl anlayacaktı? Bir taraf nankörleştikçe diğer taraf daha da kendisini kaptırıyordu.

 

Bir gün, Hande “Aynı şeyleri yapıyorsun, neden aynı sonuçları görünce şikayet ediyorsun?” diye sordu. Şermin için bu soru çok da anlaşılır değildi. “Ne demek aynı şeyleri yapıyorum? Çocuklarıma destek olmayayım mı?” diye karşılık verdi.  “Çocuklarının arkasını çok fazla toplamıyor musun? Yaptıkları yanlışın bedelini ödeyip, olgunlaşabilmeleri için hiç pay veriyor musun?” diye devam etti Hande. Derdi anlaşılmak değil de Şermin’in biraz olsun düşünmesini sağlamaktı. Ama karşısında sorulardan adeta kaçan birisi vardı. "Bak Hande’cim babaları vefat ettiğinden beri çok zor zamanlar geçirdik. Tabi ki anneleri olarak onların yanında olacağım. İsterlerse 40 yaşına gelsinler benim gözümde hala birer çocuklar.”

 

“İyi güzel de o zaman bırak da keyfini sürsünler senin sağladığın konforun. Neden söyleniyorsun? Her şeyi hazır verirsen karşı taraf seni hiç düşünmez ki!” diye devam etti Hande. Aslında Şermin anlıyordu, anlıyordu da kabul etmek zordu. Hayatını çocuklarına adamış bir anne… Başka hiçbir şeyle meşgul olamıyordu. Onlardan gelecek bir telefonu bekliyordu. Geldiği zaman da içindekileri bir çırpıda söylüyordu. İçine düştüğü bu kısır döngüden nasıl çıkacağını bilmiyordu. Şimdi de bu sorularla yüzleşmek… Hiç kolay değildi. Çocuklarının yanlışının yüzüne vurulması hoşuna gitmiyordu. İçinden hemen savunmaya geçmek, karşı çıkmak geliyordu. Çünkü bunu yapmak çok daha kolaydı. İnsan zihni kendisine doğru gelenin yanlış olduğunu kabul edemiyordu işte. Yaptığı yanlış olsa bile doğru olduğunu düşünmek isterdi. Aynı şeyleri yapar dururdu. Tam trafik saatinde “belki bu sefer yollar açıktır” demek gibi oyalanırdı. Sonra karşısına aynı sonuçlar çıkınca da kör talih, kahpe kader olurdu.

Ancak bu hayatta şans veya tesadüf yoktur. Karşılaştığımız her şey bir sonuç ve o’nun mutlaka bir sebebi var. Aynı sebepler yani aynı davranışlar hep aynı sonucu doğurur.

İnsanoğlu sınırını bildiğinde o zaman haddini de bilmiş oluyor. Dengeli bir ilişki, konuşarak değil ancak bedel ödeyerek ve bedel ödeterek olabilir…

 

Şermin de serzeniş ve konuşmalarının her seferinde bir işe yarayacağını düşünüyordu. Belki bu sefer anlarlar beni diyerek daha da çok söyleniyordu. Halbuki bırak işe yaramayı etkisi daha da azalıyor, yok oluyordu. Hande’nin soruları, içinde bildiği ama itiraf edemediği gerçekleri açığa çıkarmıştı. Kimse ona çocuklarını sil at demiyordu ki. Sadece dengeyi bulması lazımdı. İçine su alan bir tekne batmadan nasıl kurtulurdu ki? Şermin için denemesi çok zor ve acılı bir yol başlamış gibi görünüyordu. Yine de denemeye değmez miydi?

Yorum Gönder

13 Yorumlar

  1. Sürekli şikayet eden bir insana nasıl yardım edilir... Emeğinize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  2. şikayet şikayeti doğru . öyle doğru bir söz ki

    YanıtlaSil
  3. Seneler boyunca TV lerde insanların birbirine emek vererek tabi bir tarafin çok daha abartı, mutlu son ile biten sahneler hazırladılar. İnsan sevdikleri için herşeyi yapmalı, göze almalı vs
    . Hele de ebeveyn eksikliği olunca...İyi ki Deneyimsel Öğreti var❤️ Yoksa insan hata tekrarı yaparak problemini çözebilecegini sanan bir varlık olabiliyor...

    YanıtlaSil
  4. Gerçekler acıdır...
    İnsan anlıyor da, kabuk etmek zor geliyor...

    Kaleminize sağlık 🍀

    YanıtlaSil
  5. Çok samimi içten bir yazı. Bu yazıda hiç düşünmeden o kadar otomatik tepkiler verdiğimizi fark ettim. Vererek ilişkilerimizi ve çevremizdeki insanları nasıl bozabiliyoruz… Ellerinize sağlık :)

    YanıtlaSil
  6. Nasıl da insanlar farklı, sahneler farklı olsa da öyküler birbirinin aynısı..
    Benzer sebepler, benzer sonuç veriyor...
    Emeklerinize sağlık, çok güzel bir oyku ile çok net anlatılmış 🌝

    YanıtlaSil
  7. Aynı davranışlar hep aynı sonuçları doğurur…

    YanıtlaSil
  8. Yaptığımız şeylerin sonucunu, acı da olsa biz yaşıyoruz ama farkında bile olmuyoruz bazen.

    YanıtlaSil
  9. Şikayet edince çözüm hakkımızı kaybediyoruz farkında değiliz.. elinize sağlık..

    YanıtlaSil
  10. Maalesef herbirimiz farklı yerlerde bunu yapıyoruz. Hemen sahneler gözümde belirdi. Şikayeti burakıp harekete geçmek lazım

    YanıtlaSil
  11. Her sonuç sebebinde gizli aynı sonuçlar tekrar ediyorsa sebeplere bakmak çözümü sebepten aramak yeterli çok yaygın yaşanan bir konu ele alınmış emeğinize saglik

    YanıtlaSil
  12. bu hayatta şans veya tesadüf yoktur. Karşılaştığımız her şey bir sonuç ve o’nun mutlaka bir sebebi var. Aynı sebepler yani aynı davranışlar hep aynı sonucu doğurur.

    YanıtlaSil
  13. İnsan kendine, kendi isteklerine odaklaninca sadece o kadar haklı ki... Adalet yok ne algıda ne de aktarimda. Kaleminize sağlık 🌿

    YanıtlaSil